MÜFREDAT
OYDÖ’ye kaydı yapılmak istenen öğrencinin öncelikle hazır bulunuşluğu belirlenir. OYDÖ’den eğitim almaya başlayacak durumdaysa öğrencinin kaydı yapılır. Eğitim takviminin başlamasıyla öğrencinin seviyesini ölçmek üzere ilk tema olan tanışma temasının ön testi yapılır ve eğitime başlanır.
Uygulayacakları temada neler öğrenecekleri, bu bilgilere nerede ihtiyaç duyacakları gibi bilgiler çocuklarla paylaşılır. Sonra bu tema boyunca karşılaşacakları materyaller çocuklara tanıtılır. En sonunda da çocuklara görsel, dokunsal ve işitsel olarak kullanacakları materyallerle doğal öğrenme ortamı sunulur. Öğrencilerin her tema için hazırlanmış olan etkinlik kitabından yaptığı etkinlikler, kendileri için oluşturulan portfolyo dosyalarına konur. Her temanın sonunda yapılan son test ile çocukların gelişimleri takip edilir.
Ön test ve son test sonuçları sisteme aktarılır ve burada değerlendirmeler yapılır. Öğrencinin geldiği nokta, liderler ve aile ile birlikte değerlendirilir.
Bunun yanında lider öğrenciler için belirlenen kriterlere göre yılda iki kere öğrenci gözlem raporu oluşturur. Yapılan testler ve hazırlanan raporlarla liderlerin performansı ve sistemin işleyişiyle ilgili bilgi edinilebildiği gibi, çocuklarda olabilecek herhangi bir öğrenme güçlüğü de erkenden saptanabilir.
Öncelikle dijital dönüşüm nedir onu açıklamak istiyorum. Dijital dönüşüm, zamanla değişen toplumsal ihtiyaçlara en iyi şekilde yanıt verebilmek amacıyla, modern teknolojinin bilgi ve iletişim alanında sunduğu imkanlardan yararlanılması olarak tanımlanıyor. Özellikle de son zamanlarda yaşadığımız gelişmeler bize şunu gösteriyor ki çağın gerekliliklerine hızlıca ayak uydurmak, değişimin bir parçası olmak zorundayız. Teknolojinin ve çocuk gelişiminin bir arada düşünülmesi gerekliliğinin de kaçınılmaz olduğunu biliyorum. Bazen çocuklarımla birlikte teknoloji ile karşı karşıya kaldığım durumlarda kendi çocukluğumdan referans alıp ön yargılarımla hareket edebiliyorum.
Çünkü benim çocukluğum sokaklarda koşarak, ağaçlarda daldan dala zıplayarak geçmişti. İnsan görebilen, dokunabilen, koklayabilen ve birçok karmaşık becerileri olan bir canlı. Bu canlıya sadece birkaç uyarıcı vererek tüm bu becerilerini kullandırtamayacağınızı, insan vücudundaki bütün kasların hareket etmesi gerektiğini savunurum. Kendi ailemi düşündüğümde şimdiki ebeveynler gibi ikilem içinde kalmadıklarını anlıyorum. Ekran karşısında kaldığım süreyi hesaplamak, dijital içerikleri seçmek, benim gelişimim için hangisinin doğru olacağını araştırmak gibi zorlu süreçlere girmediler. Zaten girecek olsalar da referans alacakları herhangi bir kaynakları yoktu. Dolayısıyla milyonlarca kaynaktan oluşan bir evrendeki bilgileri ayıklamak zorunda kalmadılar. Artık sevsek de sevmesek de bu dijital dünyanın içindeyiz.
Bu dijital dünyanın içinde de çocuklarımızı yeni dünya normallerine alıştırmak zorundayız. Kullanmaya mecbur olduğumuz bu cazibesi yüksek dijital dünyanın hepimiz etkisi altındayız. Hatta bazen çocuklarımızı yetiştirirken en büyük destekçimiz oluyor bu dijital dünya. Günümüzde çocuklar ağaçlara tırmanmayı öğrenmeden önce, o minicik parmakları ile tabletlerin ekranını aşağı yukarı, sağa sola hareket ettirmeyi, ekrana tıklayıp çizgi film izlemeyi öğreniyorlar. Bu süreç bazen kontrol edilemeyecek kadar büyüyebiliyor. Anneler, babalar, bakıcılar yemeklerini yedirirken bile çocukları ekrana maruz bırakıyor. Günümüzün normali bu gibi, elinden tableti alınan çocuklar sinir krizi geçiriyor, öfke nöbetleri yaşıyor. Bebeklikten başlayan bu durum ileriki yaşlarda da ekran bağımlılığı şeklinde devam ediyor. Anneannelerin, babaannelerin, akrabaların yerini televizyon, bilgisayar, tablet aldı. Almadıysa da ne kadar güzel. Çünkü eğitim için en ideal şartlardan birisi yakın çevrede aile bireylerinin bulunması ve çocukların bu bireylerle düzgün iletişim içinde olması.
OYDÖ ile birlikte, içinde bulunduğumuz durumu iyi yöneterek çocuklarımızın gelişimine nasıl daha faydalı olabiliriz diye düşünmeye başladım. Örneğin tabletini açıp ekrana maruz kalması kaçınılmaz olan bir çocuğa, akrabalarıyla, sevdikleriyle ekrandan bir görüşme sağlanması iyi olmaz mı? Ben buna jenerasyonlar arası eğitim diyorum. Hatta bunun tam karşılığı toplumun bellek kartlarının çocuklara aktarılması olabilir. Hadi dijital dünyanın çocuklarımızın hayatını kontrol etmesine izin vermeyelim. Bu dünyanın bir parçası olalım ve onları doğru kaynaklarla besleyip bilgiye gidecekleri yolda onlara rehberlik edelim. Onların gelişimine en uygun içerikleri, çocuklarımıza ve ailelere OYDÖ aracılığıyla biz verelim. Dijital dünya iyi yönetilirse çocuklar dünyanın öbür ucuna bir parmak hareketi ile gidebilir, dünyada kaç tür kuş olduğu gibi pek çoğumuzun aklına gelmeyen konuları araştırabilir. İşte bizim OYDÖ ile ulaşmak istediğimiz dijital dönüşüm tam anlamıyla bu. Çocukların onlar için özel hazırlanmış içeriklere sahip dijitallere ulaşması öncelikli hedefimiz. OYDÖ ile dijital dünya doğru, etkili ve daha hızlı bir şekilde kullanılabilir.
Nasıl ki bir ilaçtan fayda görebilmemiz için o ilacı doğru miktarda, doğru zamanda ve belirli zaman aralıklarıyla almamız gerekiyorsa, bunlara uymadığımızda aldığımız ilaç fayda yerine zarar getirebiliyorsa kontrolsüz dijital dünya da çocuklardan çok şey alırken OYDÖ’nün sunduğu dijital dünya çocuklara çok şey katar. OYDÖ dijital dünyada çocuklarımızın ihtiyaç duyacağı sesli kitapları, masalları, çizgi filmleri, şarkıları, oyunları sağlayacak. Benim hedefim önce çocukların ağaca tırmanması, düşmesi, dizlerinin az da olsa kanaması. Öğrendikleri bilgileri, tecrübelerini, dijital dünyada yazmaları, hikayeleştirmeleri ve hatta bunları animasyona çevirmeleri. Benim dijital dünyadan anladığım bu. Haydi şimdi dijital dünyanın içinde onlara rehber olalım, hayal dünyamızı dijital dünyaya aktaralım. Ben Nazife Öğretmen olarak bunu yapmaya çalıştım.
Önce OYDÖ ile birlikte arkadaşlarıyla etkileşmelerine, iletişim kurmalarına, gözlem yapmalarına, uyum sağlamalarına, oyunlarda bazen kazanmaya bazen de kaybetmeye alışmalarına, içlerindeki sanatçıları, filozofları ortaya çıkarabilmelerine çalıştım. OYDÖ dijital ile çağımızın gerekliliklerini doğru şekilde yönlendirmeye… Ben bir hayal kurdum içine önce çocukları koydum. Gerisi OYDÖ’nun hayali: Yeni nesil bilim insanları... Ama hâlâ en az 3 yaşına kadar sıfır dijital dünya diyorum.
Bu sistemi hayata geçirmeye çalışırken sahada lider ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağım konusunda çok düşündüm. Köy enstitülerinde uygulanan yöntem bir hayli ilgimi çekmişti. O dönemde, içinde bulundukları şartlarda, yapılabileceklerin en iyisini yapmışlardı. Neden daha gelişmiş bir yöntemle kalifiyeli insanları eğitime aktarmayayım ki diye düşündüm ben de. İçinde yaşadığım toplumda ve iletişimde olduğum insanlarda hep şunu duydum: “Nazife bazen çalışırken ben bu işi neden yapıyorum? Ben işimi sevmiyorum. Çocuklarımla birlikte kariyerimde mutlu olacağım bir iş hayal ediyorum.” gibi cümleleri çok duydum. Birçok yetenekli insanın kendilerini motive etmeyen işlerde çalıştıklarını gördüm. Hatta o ilk adımı atmak için bir cesarete desteğe ihtiyaçlarının olduğunu. “Yaşım genç değil, yeni bir kariyere hazır donanıma sahip değilim” diyen ama içinde bir çocuk büyüten, dışarıda şirketler yöneten harika sanatçılar, mimarlar, doktorlar gördüm. Bazen de çocuklarının büyüdüğüne şahit olamamış anne babalar... Bunun dışında çocuklarla zaman geçirmekten zevk alamayan, onları dinlemeyen, gözlerinin içine bakıp seni görüyorum ve yaptıklarına şahidim demeyen çok öğretmenler gördüm.
Bana göre kişiler hiçbir zaman öğretmenlik “oldum” denilecek bir nokta değildir. Bir süreçtir ve tamamlanması imkânsızdır. Çocuklarla muhatap olacak kişinin belirli testleri geçmiş ve içselleştirilmiş çocuk eğitimlerini almış adaylardan olduğunu hayal ettim. Tabağımıza koyduğumuz peynirin nasıl market çalışanları dokunmadan paketlenmesini istiyorsak, çocukların ruhuna dokunacak kişilerin belirli ön koşulları tamamlaması da olmazsa olmazlarımız arasında. İşte böyle bir süreçte gelişti OYDÖ lider eğitimleri. Kariyerine farklı bir yön çizmek isteyen, kalbinde sevgi olan, doğayı, insanı, canı seven herkes OYDÖ lider eğitimi alabilir ve kariyerine bu yönde devam edebilir. Köy Enstitüleri’nin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç anısına...
Eğitim anlayışının çocuk merkezli bir yapıya bürünmesi, öğretmenlerin sınıf içerisindeki rolünü de değiştirmiştir. Öğretmen artık klasik anlamda ders veren, öğreten ya da bilgiyi hazır halde öğrenciye sunan kişi değildir. Öğretmenin görevi, öğrencilerin öğrenme sürecini kolaylaştıran bir rehber ve bu süreçte onlara yol gösteren bir lider olmaktır. Öğretmenin, öğrencilerin aktif öğrenmesini desteklemesine dair beklentiyi karşılayabilmesi için ciddi bir eğitimden geçmesi gereklidir. Zira öğretmen merkezli bir eğitim anlayışı ile yetişmiş bir öğretmenin (veya öğretmen adayının), öğretecek kişi olarak ön planda olmaya meyilli olması beklenebilir. Bu noktada öğretmen/lider adayının, çocuk merkezli aktif öğrenme sürecini içselleştirebilmesi için bir eğitimden geçmesi gereklidir. OYDÖ liderleri bu amaçla iki yıllık bir lider eğitim programına tabi tutulurlar.
Amacımız uluslararası standartlara ulaşmış bir lider ağı oluşturmak. Sahadaki lider ihtiyaçlarını karşılamayı, onları ortak bir platformda bir araya getirmeyi, aileler ve kurumlar ile birleştirmeyi hedefledik. Bu sistemde, başarılı bir şekilde akademik ve uygulama eğitimini tamamlayan lider adayları sisteme kaydedilir. Liderin kısa hayat hikayesi, adli sicil kaydı, belirli kriterlere göre alınmış psikolojik test sonucu ve sağlık raporu, sistemdeki id numarası, önceki kariyeri, aldığı eğitimler, referansları vb bilgiler de sistemde yer alır. Böylece aileye ve çocuğa rehberlik etmek üzere ilk adımlar atılmış olur.
Şunu biliyoruz ki erken çocukluk döneminde çocuk en çok ailesiyle birlikte evinde, ikinci olarak da eğitim ortamında vakit geçirmektedir. Ancak günümüzün değişen sosyokültürel şartları ve aile yapıları ile birlikte, aileler çocuklarının yetiştirilmesinde yalnız kalmakta ya da bunu özellikle tercih etmektedir. Ayrıca yaşadığımız çağın gereksinimlerine göre kendilerine rehber olacak gerekli donanımlara sahip kişi ya da kaynağa ulaşmada da sorun yaşamaktadırlar. Eşit şartlarda, eşit eğitim alamamış çocukların yanında, aileler de doğru kaynaklara ve doğru eğitime ulaşamamış yani eğitim alanında yalnız bırakılmıştır. Çağdaş bir toplum ve bunun gerekliliklerinden bahsedebilmek için, temelleri iyi eğitimle atılmış bireyler yetiştirmek, biz eğitimcilerin öncelikli görevidir. Aile katılım programları ile ailelere ve ebeveynlere sosyokültürel yapılarına göre farklı eğitimler verilmesi hedeflenmiştir. Temel bakım becerileri, anlamlı bağlamlar kurma, etkili vakit geçirme, ilk yardım, kriz yönetimi bunlardan bazılarıdır. Aile ya da ebeveyn çocuğun eğitiminin ayrılmaz bir parçasıdır. Amacımız tam katılım sağlayarak daha etkili bir iletişimin yolunu açmak, aileyi eğitimin içine dahil etmek, süreci birlikte yönetmek, olası problemlere karşı erken önlem almanın temelini oluşturmak ve bunu yaygınlaştırmaktır.
Aile Soruları Uygulaması ile amacımız ailelerin sorduğu sorulardan yola çıkarak, ihtiyaçlarının analiz edilmesidir.
Eğitimin verimini arttırmak için aile katılımının sağlanması gereklidir. Ailenin, eğitimin bir paydaşı olduğunun bilincinde olarak sorularının yanıtlanması da bu noktada önem kazanır. Ailenin çocuk, okul veya eğitim hakkındaki sorularına yanıt verebilecek olan Aile Soruları Uygulaması, hangi sorun karşısında ne yapılması gerektiği konusunda aileyi yönlendirecek bir rehber olacaktır.
Under Mrs. Gelir's supervision during 2 years, Maya improved her Turkish reading and writing skills impressively. Plus, it looks they mutually build a healthy and warm-hearted relationship, as Maya really likes her teaching style. This really helped us a lot during her adaptation period, especially in her very first year in Dubai.
Elcin Deryal
I am writing this e-mail to express my appreciation about Eren’s progress in Turkish lesson , he likes the lesson and the way of learning. He improved a lot in reading and as well as writing. Today I had the opportunity to listen a part of the lesson since I am at home as well. I really appreciate to see the involvement of kids and how they were willingness to participate. They were having fun and obviously enjoying their lesson. I would like to thank to you and Miss Nazife for all of your efforts.
Nurten Ocak Gultekin
My Daughters, 5 old Lydia and 7 years old Olivia doesn't speak or understand Turkish at all. We speak in English in our house-hold. As a Turkish mum I believed in myself that I certainly can teach my children in Turkish. I tried speak to them in Turkish a year ago and failed number of reason. ; my daughters were resisting and running away from me evertime I've spoken to them in Turkish. I was finding very hard to deal with and I felt very sorry for them. Then all become impossible for me. I made all sorts of excuses. Of course there was never right time to teach them in Turkish - I was too comfortable in English ! It was an afford and didn't want to make it.”
Fey Peyman
Merhabalar! İlk zamanlarda küçük kızım Zeynep ile başladık derslere. Zeynep’in Türkçesi hakikaten cok gelisti; bir de üstüne bizim gibi çok kültürlü, çok dilli ailelerde çocuklara vermesi ayrica zor olan aidiyet duygusu kazandi. Eskiden sorunca ‘Annem Türk.’ diyordu, şimdi “Ben Ankaralıyım.” diyor. Sonra kesinlikle istemez, derse katılmaz dediğim ama Nazife Ogretmen’in “Ben her çocuğa öğretirim” diyerek beni dinlemediği bir gün utangaç büyük oğlum Tarık da katılmaya başladı derslere. Nazife Öğretmen iyi ki de dinlememiş beni! Geçen hafta sakir sakir sarki soyluyordu Tarık. Kulaklarıma inanamadım! Nazife Öğretmen bana bir kez “OYDÖ benim için bir yaşam tarzı.” demişti. Gerçekten de öyle ve bu muhteşem hayat felsefesi derslerine yansıyor. Bir dahaki dönemi sabırsızlıkla bekliyoruz. Teşekkürler. .
Pirin, Zeynep, Tarık